Kisisel Gelisim
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Kisisel Gelisim

Kendinize inanın , güzel şeyler olmaya başlar.


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Bataklıkları Kurutmayalım

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Sultan

Sultan
Admin

Her canlı, hayatını sürdürmek için uygun çevre şartlarına ihtiyaç duyar. Çünkü oradaki fiziki-kimyevi ve biyolojik şartların oluşturduğu kombinasyon o canlıya uygun bir barınma ve beslenme sağlar.

Bu fiziki, kimyevi, jeolojik ve biyolojik faktörlerin bir bütün olarak oluşturduğu karmaşık ve dinamik bir dengeye sahip olan ve aynı zamanda binlerce canlıya ev sahipliği yapan sistemlere ekosistem adı verilir. Ekosistemlerde sürekli bir enerji ve besin çevrimi sözkonusudur. Bu ekosistemler karasal, sucul gibi ortamın özelliklerine göre sınıflandırılırlar.

Bu ekosistemler içinde en zengin canlı türlerini barındıran ve çok özel ekolojik nişler (barınma ortamları) oluşturabilen sulak alanlar ekosisteminin bilinmeyen yeni özellikleri keşfedildi. Bu sulak alanlar genellikle tatlı ve tuzlu su ile karasal ekosistemlerin kesiştiği bir coğrafik bölge oluştururlar ve halk arasında bataklık olarak da adlandırılırlar.

İzmir Kuş Cenneti’nin bulunduğu saha, sulak alan ekosistemine bir örnektir. Sulak alanlarda yetişen bazı bitkilerin bu sulardaki selenyum gibi ağır metalleri kökleri vasıtasıyla alıp suyu temizlediği ve insanlarda hastalık yapıcı mikroorganizmalardan Salmonella ve E. Coli gibi mikroorganizmaların ölmesine sebep olduğu bulunmuştur. Bataklık bitkilerinin birer temizlik işçisi olarak da ekosistemde rol aldığının belirlenmesi oldukça enteresan bir keşif olup, çevreyi kirleten insanoğlunun onu temizlemede yine ekosistemin tabii sakinlerinden istifade etmesine imkân sağlayacaktır.

Belli büyüklükte ve bitkilerle kaplı bir sulak alana petrol rafinerilerinin yüksek oranda selenyum ihtiva eden atık sularının salınmasından belli bir süre sonra bu sularda selenyum miktarı ölçülmüş ve belirgin bir azalmanın olduğu tespit edilmiştir. Bu bilgiler, açıkça sulak alanlardaki bitkilerin kirli sulardaki ağır metalleri, özellikle selenyumu tabii bir şekilde filtre ettiklerini gösterir.

Sulak alanlar insanoğlunun ürettiği kirliliği temizlemekte ve böylece kâinatın temizliğine katkıda bulunmaktadırlar. Bu enteresan tespitler, sanayi tesislerinin yakınlarında ve petrol rafinerilerinin bitişiğinde suni sulak alanlar oluşturarak ve atık suları ön işlemden önce veya sonra burada temizleme ile arıtma maliyetinin düşürülebileceğini gündeme getirdi. Şu anda ABD’de Texas ve San Fransisco’da inşa edilen suni sulak alanlarda pilot uygulamalar yapılmaktadır.

Aynı stratejinin selenyumla kirlenmiş zirai alanların temizlenmesinde de kullanılmasının mümkün olduğu belirtilmiştir. Bugün sanayinin yoğun olduğu bölgelerdeki toprak ve sular, yoğun bir selenyum kirlenmesiyle karşı karşıyadır. Mesela 1983 yılında ABD’de Kaliforniya vadisinde tarlalardan sulara geçen selenyum, akarsuları ve toprakları kirleterek sonunda besin zinciri yoluyla kuşlara geçmiş ve kuş yavrularının sakat doğmasına yol açmıştır.

Özellikle ülkemizde petrol rafinerilerinin bulunduğu bölgelerdeki atık sular, doğrudan denize bırakılmakta, böylece yakın denizlerde ve körfezlerde her yıl binlerce ton selenyum deniz diplerinde ve yeraltında depolanmaktadır. Hâlbuki kurulacak suni sulak alanlar sayesinde, selenyumla kirlenmiş sular tabii olarak temizlenecek, çevrede yeşil bir alan oluşacak ve onlarca kuş türü ve canlı burada barınacaktır. Shell firması 1995 yılında San Fransisco Körfezi’ne fazla selenyum saldığı için yerel hükümete 12,5 milyon dolar ceza ödemiştir.

Ülkemizdeki petrol rafinerilerinden salınan selenyum için bir tedbir alınıp alınmadığını ise bilmiyoruz.

Ancak şu ana kadar, sulak alan bitkileri dışında selenyumu temizlemenin ekonomik bir usulü bulunamamıştır. Arıtma işlemleri çok pahalı olduğundan çoğu sanayi kuruluşu arıtma işlemine yanaşmamaktadır. Suni sulak alanlara ekilen bataklık bitkileri arasında Typha, Carex, Cyperus tuzlu bataklıklar için Scirpus gibi bitkiler ağırlıktadır. Bu bitkiler atık sudaki selenyumun yaklaşık % 90’ını emer ve % 10-30’luk bir kısmı buharlaşma yoluyla havaya salınır. Geri kalan selenyum kök, gövde ve sedimentlerde toplanır. Özellikle bataklık bitkileri selenyumu köklerinde depolar ve sonra onu zehirli olmayan bir gaz şekline (dimetil selenid) dönüştürüp atmosfere salarlar.

Bu gaz atmosferde zaten mevcut olup, ana kaynağını volkanlar, topraklar ve bitkiler oluşturur. Gaz halinde buharlaşmanın avantajı, yapraklarda hiçbir tehlikeli atık kalmamasıdır.

Bu şekilde inşa edilecek sulak alanlardan çıkan dimetil selenid gaz miktarı, atmosferdeki oranı değiştirmeyecek ölçüdedir. Zaten tabiatta karbon, azot çevrimleri gibi selenyum çevrimi de vardır. Sulak alanlara giren selenyum, bataklığın dibindeki sedimentlerde toplanır ve buradan bitkilere geçer. Bitki yaprak ve gövdelerinde biriken selenyumu uzaklaştırmak için araştırmacılar düzenli olarak bu bitkilerin hasat edilmesini tavsiye etmektedirler.

Sürekli hasat işlemi, selenyumun bitkiden buharlaşma hızına da katkıda bulunacaktır. Böylece nesli tükenmekte olan ve sulak alanlarda yaşayabilen canlıların selenyumdan etkilenmesi de önlenecektir. Gübre haline getirilmiş bu bitkiler başka yerlerde topraklara katkı maddesi olarak kullanılabilir. Sanayi bölgelerinin yanında oluşturulan pilot sulak alanlara bu bitkiler ekilmiş ve başarılı neticeler alınmıştır. Şimdi araştırmacılar bu bitkilerin genetik programıyla oynayıp, onun atmosfere saldığı selenyum miktarını artırmaya çalışıyorlar. Bir başka çalışma da sulak alanların, patojen (hastalık yapıcı) mikroorganizmaların çoğalmasını önleyip önlemediği üzerineydi.

ABD’de her yıl 30.000 kadar gıdalarla alınan Salmonella zehirlenmesi vakası rapor edilmektedir. Geleneksel atık su arıtma teknolojileri, hastalık yapıcı mikroorganizmaları azaltmaya yönelik bir dezenfeksiyon işlemidir. Yapılan çalışmada, kanalizasyon ve evlere ait atık sular ön işlemden geçirildikten sonra, Süsen (Iris), zambakgiller, çuha çiçeği, su menekşesi, pireotu, şemsiye palmiyesi gibi sucul bitkileri içeren sulak alanlara gönderildi. Elde edilen sonuçlar, sulak alanların patojen mikroorganizmaları öldürme etkinliğinin geleneksel usullerden daha iyi ve ucuz olabileceğini göstermektedir.

Arizona Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı, evlere ait atıkların döküldüğü altı farklı ekosistemde (bu ekosistemde Nymphoides peltata, Lemna gibba, Typha sp. bitkileri vardı) E. Coli ve Salmonella bakterilerinin yaşama şanslarım araştırdı. Kontrol olarak bu bitkileri bulundurmayan sulak alanlar kullanıldı. Sonuçta bu bitkilerin bulunduğu sulak alanlarda, bunların bulunmadığı sahalara nazaran canlı bakteri sayısında çok belirgin bir azalma vardı. Kontrol grubundaki bakterilerin ise çok azı ölmüştü. Daha sonra bu bitkiler tarafından herhangi bir antibiyotik veya büyümeyi engelleyici madde salınıp salınmadığı araştırılmış ve bilinen bir maddeye rastlanılmamıştır.

Araştırmacılar bunu patojen olmayan diğer mikroorganizmaların rekabeti ile veya patojenler ile beslenen organizmaların varlığı ile açıklamışlardır. Sulak alanda bitkiler kadar önemli diğer bir unsur kayalardır. Kaya yüzeyindeki mikroplar, diğer patojen mikroorganizmaları yiyerek suyu temizlerler. Kayalar ayrıca hem tampon olarak hem de atık suların pis kokusunu emerek bir nevi deodorant olarak da iş görürler. Geriye sadece zambakların ve su nilüferlerinin güzel kokuları kalır. Bu şekildeki bitkilerle kaplı sulak alandan geçirilen evlere ait atık suların kalitesinin yüzme havuzu suyunun kalitesine yakın olduğu belirlenmiştir.

Bu pilot araştırma sonuçlarının geniş çaplı uygulanabilmesi için optimizasyon çalışmalarının yapılması gerekmektedir. Bataklık bitkilerinden Spartina alterniflora tatlı ve tuzlu su ortamlarında büyüyebilen hayat sahası geniş toleranslı, tek yıllık bir bitkidir. Bu bitki tabii olarak köklerinde ağır metalleri biriktirir ve yılda birkaç kez ekilip biçilebilir. Bu bitkinin bir başka avantajı, besin zincirinde yüksek organizmalar tarafından kullanılmamasıdır. Bunun tehlikesi ise çürüyen bitkiden çıkan maddeleri balık larvalarının besin olarak kullanmasıdır. Ancak bu bitkiyi genetik mühendislik teknikleriyle değiştirip ağır metalleri köklerinde değil gövde veya yapraklarında biriktirmesini sağlamak için çalışmalar yürütülmektedir.

Bu başarılır ve bitkinin gövde ve yaprakları hasat edilirse ağır metallerin besin zincirine geçmesi önlenecektir. Bu bitkinin yanında alternatif olarak çok yoğun ağır metal kirliliği olan sularda yetişen bitkilerde de benzer genetik çalışmalar devam etmektedir. Bütün bu usuller, genel olarak bitkilerle tedavi veya çevre temizliği olarak bilinir. Bütün bu mükemmel temizleme faaliyetlerinden anladığımız kadarıyla yaşadığımız tabiat o kadar mükemmel bir plan ve program dahilinde, dinamik bir denge ile işletilmektedir ki, ortaya çıkan problemlerin çözümünün ip uçlarını, bu sistemin içinde bulmak mümkündür.

Bu gelişmeler karşısında insanoğluna düşen vazife, aklını ve kabiliyetlerini yerinde kullanarak sistemin içine çekirdekler şeklinde konan bu çözümleri ortaya çıkarmak, bunları insanlığın yararına kullanmak ve böylece bu nimetlerin şükrünü hem halka hem de Hakk’a karşı eda etmek olmalıdır.

http://kendimce.lovelyforum.net

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz